8 Nisan 2012 Pazar



ONLAR ENGEL TANIMADI PEKİ YA SİZ ?




Aşık Veysel ŞATIROĞLU
Aşıklık geleneğinin unutulmaya yüz tuttuğu bir zamanda ortaya çıkan ve 20. yüzyıl Türk Halk Şiirinin önde gelen siması olarak kendini kabul ettiren Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas İli Şarkışla İlçesinin Sivrialan Köyünde Dünyaya gelmiştir. Babası Karaca Ahmet, Annesi Gülizar Hatundur. Yedi yaşına kadar akranları gibi sağlam ve gürbüz olan Veysel bu yaşta yakalandığı çiçek hastalığı sonucu sol gözünü kaybeder. Hastalıktan etkilenen sağ gözüne perde iner. Bu gözü ile nisbeten görebilirken, sağım esnasında annesini beklemekteyken ineğin vurması sonucu sağ gözünü de tamamen kaybeder.

Karanlık ve ızdırapla tanışan Veyseli düştüğü boşluktan kurtarmaya çalışan Baba Karaca Ahmet, oğlunu 10 yaşında bağlama ile tanıştırır. İlk dersini köylüleri Molla Hüseyinden daha sonra da baba dostu Çamşıhlı Ali Ağadan alan Veysel 1933 yılına kadar Pirsultan Abdal, Aşık Kerem, Karacaoğlan, Yunus Emre ve Emrah gibi tanınmış ustaların eserlerini çalıp söyler. Yıllar geçmektedir. 1919 yılında 25 yaşında ilk evliliğini yapar. İki yıl aradan sonra annesi ve babasını kısa aralıklarla kaybetmesi onu derin acılara ve çaresizliğe sürükler. Sonrasında eşinin de kendisini terketmesiyle Veysel daha da yıkılır. 1921 yılında hayatını ikinci eşi Gülizar Hanımla birleştiren genç Veyselin bu evliliğinden ikisi erkek altı çocuğu olur.

Ömrü yoksulluk ve çilelerle geçen Veysel, köyünden ilk defa ayrıldığı 1933 yılında Sivas Aşıklar Bayramına katılır. "Türkiyenin İhyası Hazreti Gazi" Şiiriyle dikkat çeker. Ahmet Kutsi Tecerin ilgisine mazhar olan Veysel, Köy Enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği yapar. Bu yıllar hasret şiirlerinin birikimini oluşturur.

Şiirlerinde birlik ve bütünlük mesajları veren, bilim ve teknolojiyi önemseyip benimseyen Veysel, özünde ve sözünde samimidir. Karanlıklar dünyasından aydınlıklar çıkarırken sevecendir. Sadık yarim dediği kara toprakta yeşerttikleriyle murada eren Veysel, bilinçli bir ziraatçidir.

Yarım yüzyıldan fazla sanatına gönül vermiş olması karşılıksız bırakılmamıştır. 1965 yılında TBMM Ana Dilimiz ve Milli Birliğimize katkılarından dolayı özel kanunla Vatan Hizmet tertibinden Ona maaş bağlamıştır.

Aşık Veysel 21 Mart 1973 tarihinde sadık yari kara toprakla kucaklaşarak aramızdan ayrılmıştır







Ludwig van Beethoven
Ludwig van Beethoven, Almanya'nın Bonn şehrinde fakir bir ailenin oğluydu. Alkolik bir müzisyen olan babasının sert eğitimleri sonunda Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır. 1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başladı. Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu. Beethoven, başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi. Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. Hatta hepimizin çok iyi bildiği 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak ölmüştür ve cenazesine otuz
bine yakın insan katılmıştır





Eli Bowen

Eli Bowen, Amerika'nın Ohio eyaletinde 1844'te dünyaya geldi. 10 çocuklu bir ailenin son üyesi olarak geldiği bu dünyaya gözlerini biraz eksik açmıştı çünkü ayakları beline bitişikti bir başka deyişle bacakları olması gerekenden çok daha kısaydı.Gençliğinde ailesini geçindirmek için çiftliklerde çalışmaya başlayan Eli, ellerini kullanmakta o kadar usta olur ki bir gün onu tesadüfen izleyen sirk sahipleri onunla çalışmak ister.13 yaşında Barnum ve Bailey Circus tarafından işe alınan Eli Bowen, "Bacaksız Akrobat" olarak Avrupa turnesine çıkar ve ünü kısa zamanda tüm dünyaya yayılır.26 yaşında Mattie isimli genç bir bayanla evlenen Eli Bowen, dört sağlıklı çocuk sahibi olur. 2 Mayıs 1924'te dünyanın en meşhur akrobatı olarak hayata veda eder












Erik Weihenmayer 

13 yaşında görme yetisini tamamen kaybeden Erik Weihenmayer, ülkesinde öğretmenlik ve güreş antrenörlüğü yapmaktaydı. Adını tarihe ilk geçirdiği olay 2001 yılında Everest'e tırmanması oldu.Böylece dünyanın en yüksek zirvesi Everest'e tırmanan ilk görme engelli oldu ancak bu onu durdurmadı Hong Kong, İsviçre, Tayland ve Şili'de dünyanın en yüksek zirvelerine tırmandı. 2008 yılında 7 kıtanın da en yüksek zirvesini görebilen dünya çağında bir sporcu oldu.Bir çok dergi ve spor kuruluşundan ödüller alan Erik, Touch the Top of the World adlı kitabıyla bu maceralarını sevenlerine ulaştırdı








Lacey Henderson


Lacey Henderson, dokuz yaşında diz kapağındaki bir tümör yüzünden sağ bacağını kaybetti. Annesinin tavsiyesi ile lisede amigo takımına girdi ve protez bacağı ile birbirinden zorlu hareketleri başarıyla yaptı.Mezun olduktan sonra kazandığı Denver Üniversitesinde de aynı başarıyı tekrar ederek takım kaptanlığına yükseldi.18 yaşındaki Lacey Henderson Halen bu görevi sürdürmektedir







Mark Playle



İngiltere'nin sevilen rock gruplarından Minnikin grubunda gitar çalan Mark Playle, doğuştan sol eli olmayan bir müzisyen.Geçen sene katıldığı Guitar İdol yarışmasında çeyrek finalde elense de bir çok müzik otoritesi tarafından geleceğin en büyük gitaristlerinden biri olarak görüldü.22 yaşındaki Mark Payle, hala grubu ile konsere çıkıyor.













Dustin Carter

Dustin Carter, küçük yaşta yakalandığı bir kan hastalığı nedeniyle bacaklarını tamamen, ellerini ise kısmen kaybetti.Orta okul öğrencisiyken güreşle ilgilenmeye başladı.8. sınıfta beden eğitimi öğretmeni eşliğinde güreş müsabakalarına hazırlandı. Bu yıl katıldığı Ohio eyalet güreş şampiyonasında bütün rakiplerini eleyerek birinci olmayı başardı.






6 Nisan 2012 Cuma




                                            OTİZİMLİ BİREYİN MUHTEŞEM HAFIZASI ...



                 SESSİZ OL/MAYIN !  
              





İşitme engelli çocukların eğitimi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaklaşımı ve bu konudaki düzenlemeler nasıldır?


Özel eğitim okullarında işitme engellilere okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde eğitim verilmektedir. Okul öncesi eğitimi dışında her kademede, işitme engelli öğrenciler yatılı ve gündüzlü olarak eğitim görmektedirler. İşitme engelli çocukların okul öncesi eğitimlerinde, çocuklara günlük yaşamda gerekli bazı temel davranışlar kazandırılmakta ve çocuklar ilköğretime hazırlanmaktadır. Ayrıca işitme engelli öğrencilerin normal okullarda akranlarıyla birlikte eğitim görmelerine de önem verilmektedir. "Kaynaştırma" olarak tanımlanan bu uygulamaların yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Böylelikle akranlarıyla sosyal ve duygusal yönden hayatı paylaşımları sağlanmaktadır.

İşitme engelli çocukların eğitimlerinde ortam düzenleme, eğitimin kalitesini büyük ölçüde etkilemektedir. Sınıfların yalıtımı, uygun araç-gereç ile donatımı ve çocukların ferdî grup işitme cihazları ile eğitim faaliyetlerine katılımları esastır. Bakanlığımız işitme engelliler okulları ve işitme engelliler özel sınıflarının uygun eğitim ortamlarına kavuşturulması yönünde yürüttüğü çalışmaları devam ettirmektedir. İşitme engelliler ilköğretim okullarında dudaktan anlama ve ses eğitimi çalışmaları, Türkçe dersi içinde ve çocukların davranış gelişimlerine uygun olarak düzenlenmektedir.

İşitme engelliler ilköğretim okullarından ve özel sınıf kaynaştırma programından mezun olan öğrencilerden durumu uygun olanlar İşitme Engelliler Çok Programlı Liselerine veya Endüstri Meslek, Ticaret Meslek ya da Kız Meslek Liselerine Bakanlığımızca sınavsız olarak yerleştirilmektedir. İstanbul, Kayseri, İzmir, İçel, Ordu, Trabzon, Isparta ve Afyon-Bolvadin'de işitme engellilerin eğitimi için çok programlı lise uygulamasına başlanmıştır. Bu okullarımızda öğrencilerimize akademik eğitimin yanı sıra meslek eğitimi de verilmektedir.

İşitme Engelli Çocuğu Olan Ailelerin İzlemesi Gereken Süreç Nasıldır?

İşitme engelli çocuğu olan aileler hastanelerden işitme engeliyle ilgili aldıkları raporla oturdukları yere en yakın Rehberlik ve Araştırma Merkezine başvururlar. Rehberlik ve Araştırma Merkezinde işitme engelli çocukların eğitsel durumlarıyla ilgili olarak inceleme raporları düzenlenmektedir. Rehberlik ve Araştırma Merkezince gerekli belgeler düzenlenerek yerleştirme için İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderilmektedir. Yerleştirme, İlköğretim ve Özel Eğitim Yönetmeliklerine göre yürütülmektedir. Okul yönetimlerinin bu konudaki keyfi tutumları İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce takip edilmektedir.


Ülkemizde Kaç Tane İşitme Engelliler Okulu Var? Sizce Bu Sayı Yeterli mi?

Ülkemizde 48 tane işitme engelliler ilköğretim okulu ile 8 tane İşitme Engelliler Çok Programlı Lisesi bulunmaktadır. Öğrenciler kaynaştırma eğitiminden yararlanamayacak durumda ise ve bulunduğu yerde de işitme engelliler okulu yoksa kontenjanı müsait olan en yakın işitme engelliler okuluna yerleştirilmektedir.

Ülkemizde Eğitim almak isteyip, eğitim alamayan işitme engelli öğrenci bulunmamaktadır.

Ülkemizde, Eğitim Çağındaki işitme Engelli Çocukların Sayısı/Oranı Nedir?

Uluslar arası ölçek olarak kabul edilen engelli nüfusun genel nüfusa oranı olan %14 oranında ve 1997 Genel Nüfus Sayımı Sonucuna göre, işitme engellilerin genel nüfusa oran %0.6 olup tahminen engelli sayısı 377.193'tür. Bu oranlara göre işitme engelliler alanında 135.500 öğrenim çağında nüfusumuzun varlığı tahmin edilmektedir.

Türk Milli Eğitim Sisteminde İşitme Engelli Çocukların Eğitimine Ne Zaman / Kaç Yaşında Başlanıyor?

Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler İlköğretim Okulunda (proje okulu) 4 yaşında eğitime başlanılmaktadır. Diğer işitme engelliler ilköğretim okullarında ise hazırlık sınıfı hariç normal öğrencilerle aynı yaşta ilköğretime başlanılmaktadır.

İşitme Engelli Çocuklara Özel Eğitim Kaç Yaşma/Ne Zamana Kadar Veriliyor?

İşitme engelli çocuklara örgün eğitim kurumları içerisinde 18 yaşına kadar eğitim verilmektedir.

İşitme Engelliler Okullarının Bulunmadığı Yerlerde Çocuklar Eğitimden Nasıl Yararlanıyor?

İşitme engelliler okullarının bulunmadığı yerlerde işitme engelli öğrenciler kaynaştırma eğitiminden faydalanmaktadırlar. Durumu kaynaştırma eğitiminden yararlanmaya uygun olmayanlar ise en yakın parasız yatılı işitme engelliler ilköğretim okuluna devam etmektedirler.





FRAJİL X SENDROMU
Frajil x sendromu, kalıtsal zeka geriliğinin bilinen en sık nedenidir. Frajil x sendromlu kişiler zihinsel ve fiziksel bazı özellikler gösterirler. Bu sendrom her iki cinsiyeti de etkilemekle birlikte kadınlarda yaklaşık 250’de 1, erkeklerde ise 800’de 1 kişi frajil x sendromuna neden olan geni farkında olmadan taşımaktadır. Erkekler kadınlara göre genelde daha ağır etkilenmiştir. Frajil X’e bağlı zeka geriliği erkeklerde yaklaşık 3600 de 1, kadınlarda 4000 ila 6000 de 1 görülmektedir. Yaklaşık 2000 kişide 1 ise daha hafif problemler görülür.

FRAJİL X SENDROMLULARIN BİLİŞSELÖZELLİKLERİ
Zeka düzeyindeki etkilenme normal IQ düzeyi ile birlikte basit öğrenme güçlüğünden ağır bilişsel bozukluğa ve otizme kadar geniş bir aralıktadır.
Sık rastlanan problemler gelişim basamaklarında gerilik (yürüme, konuşma, tuvalet eğitimi), dikkat eksikliği, hiperaktivite ve matematikte zorlanmadır.
Sık görülen bilişsel özellikler:
Dil ve konuşma problemleri, Konuşmada gecikme
Hızlı konuşma
Kelime tekrarları, heceleme problemleri
İnce ve kaba motor hareketlerde güçlük
Duygusal bilgileri algılamakta ve uygun yanıt vermekte zorluk

FRAJİL X SENDROMLULARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
Erişkin erkeklerin genelde uzun yüzleri, büyük ve/veya belirgin kulakları ve büyük testisleri vardır. Düz tabanlık ve kalpte üfürüme neden olacak mitral bağ dokusu ile ilgili problemler sıktır. Kadınlar ve küçük çocuklarda bu özelliklerden bazıları bulunabilir ya da toplumun genelinden farklı olmayabilirler.

Sık görülen fiziksel özellikler:
Geniş alın
Şaşılık
Uzun yüz
Büyük ve belirgin kulaklar
Yüksek damak
Kaslarda gevşeklik
Büyük testisler
Düz tabanlık

FRAJİL X SENDROMLULARIN DAVRANIŞSAL ÖZELLİKLERİ
Sosyal ilişki kurabilen arkadaş canlısı bireylerin yanısıra otistik-benzeri davranış gösteren bireylere de rastlanmaktadır. Frajil X sendromlu kişiler duyusal uyaranlara çok hassastırlar, kalabalığa, gürültüye ya da dokunmaya tepki gösterebilirler.
Sık görülen davranışsal özellikler:
Dikkat eksikliği- hiperaktivite
Dokunulmaya tepki
Göz teması kuramama
Sinirlilik, hırçınlık
El sallama 
El ısırma 
Otistik davranış bulguları

FRAJİL X SENDROMUNUN TANISI NASIL KONUR?
Aşağıda belirtilen özelliklere sahip kişilerde test yapılarak frajil X sendromu ekarte edilmelidir:
- Nedeni açıklanamayan zeka geriliği veya otizmi olan kişiler,
- Belirgin hiperaktivite, öğrenme güçlüğü ve/veya hafif bilişsel geriliği olan kişiler,
- Frajil X sendromuna ait fiziksel yada davranışsal özellikleri, cinsiyet ya da aile öyküsüne bakmaksızın gösteren herkes,
- Frajil X tanısı konmuş bir yakını ya da ailede zeka geriliği öyküsü olan herkes
Frajil X sendromu için test kan örneği alınarak yapılır. Alınan kandan DNA analizi, PCR ve Southern Blot metodlarıyla yapılmaktadır. Bu yöntemle riskli ailelere (doğum öncesi) tanı olanağı da sağlanmaktadır.
FRAJİL X SENDROMLU ÇOCUKLARIN OLUMLU ÖZELLİKLERİ

Pek çok anne-baba ve eğitmen FXS’lu çocukların pek çok alanda potansiyellerinin olduğunu düşünmektedir. Sıklıkla çok sevilen, birlikte olmaktan hoşlanılan, kibar bir kişilikleri vardır. Duyarlı ve sevimlidirler, sosyal ilişkileri iyi, taklit yetenekleri çok kuvvetlidir, hayal güçleri zengin ve espri anlayışları vardır. Bazılarının sözel ve okumaya dayalı yetenekleri çok gelişmiştir. Muzik, sanat ve sporu içeren aktivitelerden çok keyif alırlar. Aktiviteler gelişimlerini hızlandırır ve mevcut potansiyellerini en üst düzeyde kullanmalarına yardımcı olur.
FRAJİL X SENDROMUNUN TEDAVİSİ
Günümüzde Frajil X hastalığını ortadan kaldıracak kesin bir tedavi olmamakla birlikte tedaviye yönelik pek çok uygulama vardır. Bu uygulamalar, özel eğitim, konuşma ve dil terapisi, beceri kazandırma terapisi ve fizik tedaviyi içerir.
Duyumsal bütünleşme terapisi gibi uygulamalarla motor koordinasyon, eklem stabilitesi, görsel, işitsel ve dokunsal bilgilerin uygun motor yanıtlara dönüşmesi amaçlanmaktadır.
İlaçlar genelde hiperaktivite ve kısa dikkat süresinin tedavisinde kullanılmaktadır. Agresyon, anksiyete ve depresyon tedavisinde de kullanılan ilaçlar vardır. Mümkün olan en iyi eğitimi ve terapiyi sağlamak ancak gelişim basamaklarının yakın takibi ve ailelerin iyi bilgilendirilmeleri ile gerçekleşebilir.
Uzman Psikolog Nihal Özcan

4 Nisan 2012 Çarşamba


                                               OTİZM EKSİKLİK DEĞİL,FARKLILIKTIR !


 


Down Sendromlu çocuk sahibi ailelerin en büyük düşmanı bilgi eksikliğidir. Bu yüzden, "Down Sendromu nedir?" sorusunu cevaplamaya çalışacağız. Bunu yaparken kullanacağımız bazı terimler size  yabancı gelse de endişelenmeyin, bunların daha doyurucu açıklamalarını gönüllü ailelerimizde bulacaksınız.
En basit tanımıyla Down Sendromu çocuğunuzun vücudundaki hücrelerin 46 yerine fazladan bir kromozoma, yani 47 kromozoma sahip olmasıdır. Down Sendromu bir hastalık değil genetik bir farklılıktır.
İnsan vücudunu oluşturan hücrelerin çekirdekleri, kromozomlarla birbirlerine bağlanmış olan genlerden oluşmuştur. İşte bu genler ve kromozomlar fizyolojik ve kişilik yapımızın ana unsurlarıdır, dolayısıyla çocuğunuzun fazladan sahip olduğu bir kromozom onun hayatını etkileyecektir. Kromozom anomalilerinin çoğunda embriyo gelişemez. Down Sendromu embriyonun gelişimini tamamlayabildiği bir durumdur.
Çocuğunuzun fiziksel görünümü diğer çocuklardan biraz farklı olabilir, bir takım sağlık sorunları bulunabilir. Fakat unutmayın ki, bazı çocukların sarı saçlı, bazılarının mavi gözlü olması gibi sizin çocuğunuzun da Down Sendromlu olması bir genetik farklılıktır.
Down Sendromu konusunda iki şey kesindir. Birincisi, Down Sendromunun kaynağı anne-baba değildir ve hamilelik öncesi veya sırası olan hiç bir şey çocuğun Down Sendromlu doğmasına yol açmaz. İkincisi, diğer çocuklar gibi Down Sendromlu çocukların da kendilerine özgü kişilikleri, yetenekleri ve düşünceleri vardır. Diğer çocuklar gibi onlar da farklı kişiliğe sahip bir birey olarak büyüyeceklerdir.
Dünyanın her yerinde ve tüm insan ırklarında Down Sendromu mevcuttur ve zamanla ortaya çıkan bir durum değildir. Down Sendromlu insanların, insanoğlunun oluşumundan beri var olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Down Sendromunu yaşamın doğal bir parçası olarak kabul etmek yanlış olmasa gerek.


Yetimhaneden Oxford’a uzanan ibretlik bir öykü



Dünyaya engelli olarak gözlerini açan Cornel Hrisca için doktorlar birkaç saat ömür biçmiş. Ailesi de onu hastanede bırakıp gitmiş. Yetimhaneye verilen ve Munn çiftinin evlat edindiği 21 yaşındaki Hrisca, azmiyle manevî ailesinin yüzünü hep güldürmüş. Oxford’u kazanması bunun en büyük göstergesi.
Cornel Hrisca, bundan 21 sene önce Romanya’da yetimhaneye bırakılan binlerce çocuktan biriydi. Aynı zamanda kol ve ayaklarından da özürlü olan Cornel, o zaman sefalet içerisindeki yetimhanede ölüm-kalım savaşı veriyordu. Ta ki İngiliz Doreen ve Kenn Munn çifti yetimhaneyi ziyaret edene kadar. Conel’i evlatlık alan aile onu öz çocukları gibi sevdi. Çalışkan ve başarılı olan genç, şimdi dünyanın sayılı üniversiteleri arasında yer alan Oxford’da eğitim alıyor. Psikoloji üzerine yükseköğrenim gören Hrisca, hayata hep pozitif baktığını, sakatlığını hayatta engel olarak görmediğini belirterek, “Bugüne kadar karşılaştığım bütün engeller için bir çözüm yolu buldum. Hiç ümitsiz olmadım.” diyor.
Cornel Hrisca, 1991 yılında dünyaya geldiğinde doktorlar, vücudunun büyük bir bölümünün özürlü olduğunu ve birkaç saat yaşayabileceğini söylemiş. Çocuğun halini gören ailesi onu hastanede bırakıp kaçmış. Çok bakımsız bir yetimhanede yaşam savaşı veren Cornel’in hayatı 4 kız çocuğu olan İngiliz Munn çiftinin ziyaretiyle değişmiş.
Doreen Munn, o günkü ziyaretlerini şöyle anlatıyor. “O zamanki Romanya şartları çok kötüydü. İlk geldiğimde kendimi 50 yıl öncesindeki Avrupa’da gibi hissettim. Çocukların olduğu yere ilk girdiğimde büyük bir şok yaşadım. 150 çocuk elbisesiz, çok kötü koşullarda yaşıyorlardı.” Kenn Munn ise yetimhaneye girdiklerinde doktorların kendilerine Cornel’in acilen ameliyat olması gerektiğini söylediğini anlatıyor. İmkânları olmadığı için o gün geri dönmek zorunda kalan Munn çifti özel bir hastaneden destek alınca Cornel’i tedavi ettirmiş, sonra da evlat edinmiş.
Son derece zeki olan Cornel Hrisca da yeni ailesinin yüzünü hep güldürmüş. İlk ve orta dereceli eğitimini üstün başarılarla tamamlayan Hrisca, şimdi eğitimine Oxford Üniversitesi’nde devam ediyor. Gelecekte kendisi gibi zor durumdaki insanlara yardım etmek istediğini vurgulayan Cornel, “İnsanlara hiçbir zaman umutsuz olmamalarını tavsiye ediyorum.” diye konuşuyor